Dul bir kadın yaşarmış, Bağdat civarlarında,
Altı çocuk ve bir de yaşlıca anasıyla.
Tam sekiz can bakarmış yünden ip eğirerek,
Pazarlarda satarmış, rızk Allah’tan diyerek.
Derken vadesi dolmuş, ecel gelmiş kadına,
Altı çocuğu kalmış bu yaşlı anasına.
Yaşlı kadın ne yapsın yedi karın doyacak,
Çocuklar acıkınca sofraya ne koyacak?
Başlamış o da yünden her gün ip eğirmeye,
Titreyen elleriyle kirmeni çevirmeye.
Yaşlılıktan her hafta gidemezmiş pazara,
İpleri biriktirip satacakmış bir ara.
Birkaç hafta içinde altı yüz dirhem olmuş,
Eğirdiği ipleri…İçine umut dolmuş.
Rızkı bol olsun diye dua etmiş Allah’a,
İplerden bohça yapıp, hazır etmiş sabaha.
Yol epeyce uzunmuş, pazar yeri uzakta,
Erken satayım diye yola düşmüş şafakta.
Ağır yürüse bile epey yorulmuş kadın,
Yorulmamak mümkün mü kadınsa eğer adın.
……..
Abdülkadir Geylani birkaç müridi ile,
Sabah namazı için gitmekteymiş mescide.
Yolda rastlamış kadın bu şeyh hazretlerine,
Saygıyla selam verip yürüyecekmiş yine.
Geylani duraklamış görünce bu kadını,
Sormuş nereye diye böyle kuşluk zamanı?
Yaşlı kadın anlatmış evdeki öksüzleri,
Ne zamandır açlıktan solgun düşmüş yüzleri.
Geylani şöyle demiş yorgun düşmüş kadına:
İpleri ben satayım bırak senin adına.
Benden istemekteler altı yüz dirhem iplik,
Parasını sorarsan vermediler şimdilik.
Ne dersin, satayım mı senin için bunları?
Yorulmamış olursun, dersin kısa gün kârı.
Epey sevinmiş kadın, lutfunuz olur demiş,
İpleri bohçasıyla çıkarıp ona vermiş.
Geylani bu bohçayı tutarak bağ yerinden
Mescidin çatısına fırlatıvermiş birden.
Oradan geçmekteymiş epeyce büyük bir kuş,
Bohça dama düşmeden hemen havada tutmuş.
Kuş uçarak karışmış göğün serinliğine,
Kadın şaşırıp kalmış Şeyh’in bu ettiğine.
Kadın şöyle söylemiş bin tereddüt ederek:
Böyle davranmanıza sebep ne olsa gerek?
Bu ne biçim bir şaka Efendi Hazretleri,
Benimle eğlenmenin ne zamanı, ne yeri.
Müritler söze girmiş, vardır elbet bir hikmet,
Şeyh’im bir iş ettiyse, sen bekle, biraz sabret.
Şeyh kadına dönerek sen merak etme demiş,
İpin pazara gitti, bana kin gütme demiş.
Sen şimdi evine git, içini eyle ferah,
Helal iş eyleyenin rızkını verir Allah.
…….
Kadın köyüne dönmüş, yorulmuşmuş iyice,
Ne varmış ki yarına yalnız uzun bir gece.
Bir gün daha beklese aç karnına çocuklar,
Kimse bilmez ki gece içinde neler saklar.
Ertesi gün erkenden yollara düşmüş yine,
İpliğim satıldı mı, sormak için Şeyh’ine.
Şeyh bu yaşlı kadına “iplik satıldı” demiş,
Parasının gelmesi bir hafta sürer imiş.
Sabırla evine git, bir hafta sonra çık, gel,
Hazır olur inşallah, getirir paranı yel.
Kadın pek anlamamış, kastı nedir “yel” ile ?
Ömrü bitti bitecek şu çileli yol ile.
İçinden şöyle demiş: “Gitmeliydim pazara,
Param elimde idi, doymuştu şu fukara.”
……
Güneş doğmadan evvel Şeyh’e bir heyet gelmiş,
Bir sandık altın ile…Şeyh’in gözleri gülmüş.
Tanımamış müritler, sormuşlar birbirine,
Kimdir gelen insanlar ve bir sandık altın ne?
Gelenlerden birisi şunları demiş ona:
Geçende gemideyken kopuverdi fırtına.
Rüzgârla boğuşurken yelkenimiz delindi,
Kalakaldık denizde, gökten kıyamet indi.
Bir adım gidemedik, kaldık azgın denizde,
Ölmek işten değildi, renk kalmadı benizde.
Kaptana seslenerek sordum, yok mudur çare?
Anladım, en kötüsü ölmekmiş göre göre…
Kaptan şöyle söylemiş bakarak enginlere:
“Bu azgın fırtınadan kurtulmaya tek çare
Altı yüz dirhem iple onarmak yelkenleri,
Sadece bu şekilde dönebiliriz geri.”
Allah’a dua ettik denizin ortasında,
Geriye dönmek için, dinsin diye fırtına.
Sen Rahman ve Rahimsin, merhamet edersin hep,
Denizden kurtulmaya bize gönder bir sebep.
Rabb’im, işaret buyur ariflerin pîrine!
Altı yüz dirhem iplik katsın diye birine!
Bin altın vaat ettik duamız esnasında,
Gönderiverdi Şeyh’im, bir kuşun gagasında.
Altı yüz dirhem iple onardık yelkenleri,
Nihayet dönebildik azgın denizden geri.
Sandıktaki bin altın Geylani’nin hakkıdır,
Erkence gelmemizin hikmeti yalnız budur.
Sabah olunca yine erkenden gelmiş kadın,
Şeyhi’nin dergâhının yolunu bulmuş kadın.
Şöyle söylemiş şeyhe elleri titreyerek:
Bu büyük müşkülümü bu gün görseniz gerek.
Çocuklar avunmazlar, kurudu benim dilim,
Bir gün daha gelmeye kalmadı hiç mecalim.
Altın dolu sandığı Şeyh uzatmış kadına,
Çok bekledin , sonunda bak erdin muradına.
Çok mutlu olmuş kadın kabul olmuş duası,
Evin yolunu tutmuş, hiç sönmemiş bacası.
İsmail GÜÇTAŞ
“Mesnevi’den Hikaye Şiirleştirmeleri”