Nellie Bly isimli bir gazeteci, kadınlara nasıl işkenceler yapıldığını ortaya çıkarmak için tabiri caiz ise kendisini feda etmiş, akıl hastanesine yatmıştı.
Geçmiş zamanlarda akıl sağlığı ile ilgili kuruluşların rahatsız edici uygulamalarının olduğu ve sistemde ciddi değişikliklerin yapılması gerektiği bir sır değil.
Günümüze daha yakın bir zamanda, aynı zamanda bir psikolog olan Rosenhan’ın yapmış olduğu Rosenhan Deneyi psikiyatristlerin akıl sağlığı rahatsızlıklarını teşhis etmede yetersiz olduğunu bize göstermişti. Birçok insan akıl sağlıkları yerinde olmadığı gerekçesiyle yıllarını akıl hastanelerinde ve tımarhanelerde geçirmek zorunda kalmıştı. 19. Yüzyılda #Nellie #Bly isimli bir kadın gazeteci benzer bir çalışmaya imza atmıştı.
1887 yılında gazeteci Nellie Bly, daha sonraları insanların bilinçlenmesine ve değişim ateşini yakmalarına vesile olacak bir deney gerçekleştirdi.
Nellie, #New #York’taki Blackwell Adası’nda bulunan kadın akıl hastanesindeki içler acısı koşulları araştırmak için New York World Gazetesi adına gizli bir görev gerçekleştirmeye karar verdi. Daha sonra burada yaşamış olduğu tüm tecrübeleri “Ten Days In A Mad House” (Deliler Evinde On Gün) isimli kitabında anlatacaktı.
Kitabında, araştırmayı yapması için editörünün kendisine getirdiği teklifi anlatıyor Nellie:
Akıl hastanesi
Editörüme “Bir kere içeri girdikten sonra beni tekrar nasıl dışarı çıkaracaksınız?” diye sordum, editörüm bana “bilmiyorum” diye cevap verdi, “ancak seni çıkarmamız gerektiğinde kim olduğunu ve oraya ne amaçla girdiğini açıklayacağız” diye ekledi. Delilik konusunda editörünün sahip olduğundan daha fazla bilgi ve beceriye sahip olduğunu belirtiyor Nellie. Bu bilgiler Nellie’nin içeriye girmesini sağlamaya yetecekti, ancak içeride gördükleri onun hayatını baştan sona değiştirecekti.
Akıl hastanesine girmek için Nellie tam anlamıyla “deli” gibi davranmak zorundaydı ve bu hiç de kolay bir iş değildi.
Evde ayna önünde günlerce “deli gibi” görünmek için pratik yaptı, üstelik banyo yapmayı da bırakmıştı. Artık tam bir deli gibi göründüğüne kanaat getirdikten sonra Nellie, Nellie Brown takma adıyla kadın akıl hastalarının geçici olarak tutulduğu “Kadın Evine” başvurdu ve performansını sergilemeye başladı.
Nellie kimsenin kendisine inanmayacağından endişe ediyordu.
“Bunun ne kadar zorlu bir görev olduğunu düşünüyordum, bir sürü insanın huzuruna çıkmak ve onları senin deli olduğuna ikna etmek.” Hayatımda daha önce hiç akıl hastası insanlarla bu kadar yakın olmamıştım ve nasıl davranacakları konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Her gün kuruluşa gelip akıl sağlığı bozuk olan insanlarla vakit geçiren çok sayıda akıl sağlığı uzmanı tarafından muayene edildim. Bu kadar tecrübeli doktorları nasıl atlatabilirdim ki? Onları deli olduğuma nasıl ikna edebilirdim? Bu küçük numaramı yutmayacaklarından korkuyordum.
Nellie’nin Kadın Akıl Sağlığı Hastanesi’ne kabul edilmesi çok uzun sürmez ve böylece deneyi başlar.
Akıl hastanesi ve personeli
Nellie kitabında akıl hastanesine ilk girişinde bir hastanın onu suçüstü yakaladığını anlatıyor: Bana inanmayan gözlerle bakıp “Deli!” diye bağırdı. “Bu senin yüzünde görünmüyor!”
Nellie akıl hastanesinde 10 gün geçirdi ve şahit olduğu şeyler onu şoke etti. Akıl hastanesine tamamen akıllı biri olarak girmesine karşın oradan şoke olmuş ve dehşete düşmüş biri olarak çıktı. Kitabında hastaların ne kadar kötü işkencelerden geçtiğini anlattı.
İşte Nellie’nin bahsettiği işkencelerden bazıları…
Akıl hastanesi koğuşlar
Hastalar sürekli soğukta bırakılıyor. Titriyor ve fazladan battaniye, giysi, vs. istiyorlar, ancak verilmiyor.
Verilen talimatlara ve emirlere uymamaları halinde kadınlar sürekli dövülüyor.
Nellie ayrıca kadınları korumak için herhangi bir güvenlik tedbiri olmadığından bahsediyor. Bir yangın çıkması halinde herhangi biri onları tek tek odalarından çıkarmazsa hepsi diri diri yanacaklar diyor.
Tehlike arz eden hastalar uygun bir bakıma tabii tutulmuyor, sadece iple bağlanıyorlar.
Nellie akıl hastanesindeki en kötü şeylerden birinin yemekler olduğunu söylüyor.
Kadınlara buz gibi çay ve bayat ekmek veriliyor, yağlar ise yenebilecek şeyler değil. Yemeklerden böcek çıkıyor, bir keresinde kendi tabağından örümcek çıkmış. En kötüsü de hastalar bu yemekleri yemeye zorlanıyor, yemeyenler dövülüyor.
Hastaların banyo yapması ise tam bir eziyet.
Nellie kitabında, nasıl diğer kadınların önünde tamamen soyunmaya zorlandığını ve ardından buz gibi suyla yıkandığını anlatıyor. “Dişlerim birbirine çarpıyordu ve kollarımla bacaklarım soğuktan mosmor kesilmişti. Aniden art arda üç kova buz gibi su döküldü başımdan aşağı. Gözlerim, kulaklarım, burnum ve ağzım buz kesti. Küvette soğuktan nefesim kesilmiş bir halde titrer ve sarsılırken sanırım boğulan insanların hissettiklerine benzer bir tecrübe yaşadım. Belki de ilk defa gerçekten deli gibi görünüyordum.”
Hastalar sabah saat 6 ile 8 arasında bir bankın üzerinde hiç hareket etmeden oturmaya zorlanıyor.
Herhangi bir şey okumalarına ve konuşmalarına izin verilmiyor. Nellie’ye göre bu koşullar akıl sağlığı yerinde olan birini bile kısa sürede delirtebilir.
Çıkmasının ardından Nellie Bly, akıl hastanelerinde kapalı kapılar ardında gerçekleştirilen işkenceler hakkındaki gerçekleri yazdı.
Akıl hastanesinden çıktıktan kısa süre sonra Nellie kitabını yayınladı ve akıl hastanesinde gördüğü işkenceleri detaylı şekilde anlattı. Kitap kısa sürede çok tutuldu ve büyük jüri tarafından soruşturma açıldı. Buralarda kalan hastaların daha iyi şartlarda tedavi görebilmeleri için bu kuruluşların bütçelerinde ciddi iyileştirmeler yapıldı. Nellie kitabında: “Bu çalışmam sayesinde buralarda kalan fakir ve talihsiz insanların daha iyi şartlarda yaşayabileceklerini bilmenin iç huzurunu yaşıyorum” yazdı.
Taylan Erdura 25 Şubat 2019
Alıntı