YENİ YIL DİLEKLERİMİZ NEDEN KABUL OLMAZ : İNSANLIK TARİHİ

YENİ YIL DİLEKLERİMİZ NEDEN KABUL OLMAZ : İNSANLIK TARİHİ

İLGİNÇ

Biz insanlar her zaman yeni arayışlar içinde olmuş, hep yeni heyecanlar istemişizdir. Her daim yenilenmeyi sevmişiz ve bu sebepten olsa gerek hep kendimize başlangıçlar belirlemişiz. Bunlardan bir tenisi de yeni yıl elbette ki. Tabii ki bunlar bizim kendimizi rahatlatıp hatalarımızı tekrarlamama sözü verdiğimiz dönüm noktaları. Her yeni yılda nasıl dileklerimiz, umutlarımız değişmezse bize ait olan gerçeklerde değişmez.  O gerçeklerden biri, şu anda, evrendeki 100 milyar galaksi topluluğu içinde bulunan, orta büyüklükte bir galaksinin eteklerinde yer alan, orta ölçüde Güneş ismindeki bir yıldızın etrafında dönen, küçük boyutlardaki bir gezegenin üzerinde yaşamakta olmamız. İçinde bulunduğumuz evrenin boyutlarını, galaksiler ve yıldızlar arasındaki uzaklıkları düşündüğümüzde o evren içinde adeta bir hiçiz. Tabii ki bu hiçlik kelimesi bizlerin canını sıkıyor. Bu yüzden kendimizin farklı olduğu, hatta bu kocaman evrenin hiçlik, bizlerin, yani insanların bu sonsuz devden daha özel olduğumuza inanıyoruz. Tüm uygarlığımızı bunun üzerine kuruyor ve günlük hayatımızda dahi kendimizin özel olduğuna gene kendimizi inandırmaya çalışarak geçiriyoruz.  O yüzden her yeni yılda dilediğimiz o güzel dilekler asla gerçekleşmiyor. Ne zaman evrende ki her var oluşun özel olduğuna cani gönülden inanırsak ve kâinatın efendileri olduğumuz fikrine gülüp geçersek tüm dileklerimiz kabul olacak. Hatta bunu gerçek kılarsak güzellikler dilemeye gerek dahi duymayacağız.
Şimdi söyleyeceğim rakamlar bizleri biraz rahatsız edebilir. Evrenimiz 15 milyar yıl, galaksimiz 10 milyar, Güneşimiz ve Dünyamız ise yaklaşık 5 milyar yıl önce varolmuş, buna karşılık insan türü 100 bin yıl önce, yazılı tarihimiz ise 5 bin yıl önce ortaya çıkmıştır. İnsan bütün bu muazzam oluşumlar yanında bir hiçtir. İnsanoğlunun bu durumda görünen tek özelliği sahip olduğu zekasıdır fakat en şaşırtıcı özelliği ise bu zekasını kullanmamasıdır.
Hepimizin bildiği bir büyük patlama sonucu var olan evrende dünyamız bir toz ve gaz bulutuydu. Zamanla dünyanın soğuması ile gezegenin yüzeyi de değişiyordu. Güneşten gelen ışığın etkisiyle, hava ve suyun yardımıyla karalarda ilkel bitkiler türedi. Bitkilerle birlikte atmosfer de değişmeye başladı.  Denizlerde gelişen canlılar karaya çıktı. Bazıları uçmaya başladı. İklimdeki devamlı değişmeler neticesinde bir kısım canlılar yok olurken, diğerleri üremeye devam etti. Sonra Dünya soğudu, ormanlar azaldı, canlıların bir kısmı dik durmayı ve alet kullanmayı öğrendi. Bu dik durup alet kullananlar işte bu dünyanın yazgısını aptallıklarıyla değiştirecek olan canlılardı. Ve bir gün, Dünya ismindeki gezegen üzerinde, yıldız ham maddesinden başlayan milyarlarca yıllık bir evrim sonunda modern insan denilen canlı türü ortaya çıktı.
Modern insanın ortaya çıkışı da biraz çalkantılı bir tarihe sahiptir. Dünya üzerinde tek bir insan türü yoktu. Her ne kadar birçok insan bunu kabul etmese dahi bilimin elinde ki tez bunun doğruluğunu kanıtlar durumda.  2 milyon yıl önce Doğu Afrika’da yaşayan ilk insan benzeri Homo Habilis, avlanmak ve vahşi hayvanlardan korunabilmek için kaya parçalarını yontarak basit ve ilkel aletleri yaptı. 800.000 yıl önce Çin’de mağaralarda yaşayan Homo Erectus, yeryüzüne düşen yıldırımların tutuşturduğu ağaçların çıkardığı ateşin ısı ve ışık yaydığını gördü. O da, iki ağaç parçasını birbirine sürterek ateşi çıkardı ve etleri artık kızartarak yemeğe başladı. Kanımca bu mangal ziyafeti insanlık tarihinin en büyük buluşudur. Elde ettiği ışık ve sıcaklığın yanında, ateş onu vahşi hayvanlardan da koruyordu. Bundan 60.000 yıl önce Avrupa’da yaşayan Neanderthal İnsanı içinde yaşadığı mağaraların duvarlarına basit resimler ve kabartmalar yaptı. Ölenlerini süsleyerek gömdü ve biz onun duygu dünyasında ki ölüm korkusunu, özlemi ve sevgiyi fark etmiş olduk. Fakat bu onları yok etmemiz içiin bir gerekçe değildi. Büyük olasılık atalarımız bu insan türünün neslini tüketti.
Bu tarihi sürecin içinde bizim atalarımızda var tabii ki ve onların izini daha dikkatli sürmeye çalışıyoruz ve şuanda bildiklerimiz 15 milyarlık evrenimizin tarihinde 12.000 yıl önce akıllı adam, Homo Sapiens  ise artık, bıçak, makas, testere gibi modern aletlerin yanında artistik resimler yapıyordu. 10.000 yıl önce Anadolu Çatalhöyük’de ve Filistin’de ilk tarımsal çalışmalara başlandı, toprak işlenip buğday yetiştirildi, ilk modern yerleşim siteleri ve evler inşa edildi. 8000 yıl önce Doğu Akdeniz bölgelerinde topraktan çömlek ve ev eşyaları, dövme bakırdan süs eşyaları üretildi. 5000 yıl önce Mezopotamya’da Sümerliler pulluk imal ettiler ve öküzle çekilen pullukla toprağı işlediler. Ama çok daha önemli bir şeyi yazı kullanmaya başladılar. Yazıyı kullanmaya başlarken 6 bin yıl sonra ellerinde çep telefonlarıyla mesajlaşan bizleri hesaba katmamışlardı. Bundan 10 bin yıl önce Gene Diyarbakır Ergani’deki Hilar mağaralarını oyan atalarımız dünyanın ilk toplu konutlarını inşa etmenin haklı gururunu yaşarken, bunun TOKİ toplu konutlarına kadar varacak bir sonuca neden olacağını bilemiyorlardı elbette.
5500 yıl önce ilk tekerlek yine Mezopotamya’da yapıldı. İlk tekerleğin verimli bir şekilde kullanılması için 1500 yılın geçmesi gerekti. 5000 yıl önce, ilk bilimsel ve modern tıp başladı. Mısır ve Sümerliler ilaç yaptı, kalp atışını ve vücut sıcaklığını ölçtüler. MÖ-2686’da Mısırlılar piramitleri inşa etmeye başladı. Yazı ve hesapları için papirüs yapraklarını kullandılar. Ağır taşları hareket ettirmek için rampa ve kaldıraçları, suyu yükseğe çıkartmak için de vida ve kasnak sistemlerini buldular. Kısacası dünyanın doğasını değiştirmeye işte tam bu zamanlarda başladık.  Dünya’nın ilk makinaları olan, MÖ-1000’lerde Çinliler tarafından yapılan torna, matkap ve çekiç, batıya 2000 yıl sonra geldi. Yine ilk olarak Mezopotamya’da imal edilen su ve rüzgâr değirmenleri binlerce yıl sonra eski Yunanlılar tarafından geliştirildi. Bu devasa yapılar sayesinde insan emeği haricinde enerjiyi keşfettik. Her ne kadar elde edilişi ve ham maddesi farklı olsa da Günümüze enerji savaşları olarak yansıyacak dönemin temelleri bu zaman diliminde atıldı.
Aslında enerji dolu olan bedenlerimiz tarım ve yerleşik hayat sayesinde küçük konutlara hapsoldu. Eğer doğaya uygun bir yaşam tarzımız olsaydı şuanda o ağaç senin bu ağaç benim orman içinde bitmeyen bir enerji ile koşturuyor olacaktık. Fakat biz hapsolduğumuz evlerimizde yetersiz hareketsizlikten dolayı obezite, kireçlenme, kollestrol tansiyon gibi hastalıklarda mücadele ediyor ve gene bunların üstesinden gelmek için kimimiz platez toplarının üzerinde yuvarlanıyor, kimimiz koşu bandında ritmik yürüyüşler yapıyor, kimimiz ise biriken enerjisini yılbaşı gibi özel günlerde sabahlara kadar eğlenerek üzerinden atmaya çalışıyor. Bu örnekler çoğaltılır fakat söylemek istediğim şu, biz ne kadar doğamızdan uzaklaşmaya çalışsak dahi o bir yolunu bulup, medeniyet adı altında gizlenerek bizlerle birlikte var olmaya devam ediyor.
Yazımızın sonuna geldik, ve bu yazımız bu grubun yönetim kadrosundaki dostlarım Neriman Tunca, Nurgün Özer Çetinbağ, Zuhre Parry, Gülten Utcu, Hazal Gunduz, Asım Bilge Kapıcı, Ömer Faruk Gündüz, Hüseyin Özdağ, Mehmet Aslan’a ve bizlere desteğini esirgemeyen üyelerimize küçük bir yılbaşı jesti olsun. En güzel günler yalnızca bu yıl değil her zaman sizinle olsun.
Derleyen ve Yazan : Hakan KİLİT
Alıntılar : YALÇIN İNAN, KOZMOS’TAN KUANTUM’A2, Doruk yayınları. sayfa 11-16.

DİĞER HABERLER