Şu fotoğrafta gördüğünüz yer, Anıtkabir müzesinden.. Atatürk’ün savaş meydanındaki “makamı”.
Kupkuru tahtaların üstüne konulmuş bir tanecik minder.. Önünde derme çatma bir sehpa, yerde boş mermi kovanları, ışık niyetine kütüğün üstüne asılmış bir fener, sehpada serili harita..Bir kahve fincanı, bir teneke kupa, bir de dandik kül tablası..
Düzgün bir yatağı döşeği , oturacak bir rahat koltuğu olmadan, onca gencecik fidanın canı ve koca memleketin selameti ona emanetken geceleri uyayabiliyor muydu acaba?
Döşeği taş, battaniyesi yıldızlar iken, o kan kokusunun içinde, omuzlarındaki o tarifi imkansız yükün altındayken şöyle mis gibi bir uyku çekebildi mi dersiniz?
Yani bugün 19.Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı ya..
Soruyorum kendime, onca sorumlulukla, ömrü savaş meydanlarında geçerken, Atatürk ne zaman genç olabildi acaba diye..
19.Mayıs deyince hep Lise yıllarıma dönerim .
Kat muavinimiz, dersin bir ortasında kapıyı açıp, “Özür dilerim hocanım..” der, “Sen gel, sen gel..” diye birer birer hipodromdaki tören için aramızdan öğrenci seçerdi. Sırtımı dikleştirdiğimi hatırlıyorum, beni de alsınlar diye..
İlle de seçilirdim zaten boyumdan dolayı. Okul bahçesindeki, sonra hipodromdaki provalar derken, o gün geldi mi, hepimizi bir tatlı telaş alırdı.
Şeref tribününe yaklaşınca okullar anons edilir, tam oradan geçerken başını o tarafa çevirir,kollarını bedenine yapıştırır, marşların ritminde ayaklarını pat pat vura vura yürürsün. İnsanın içi ürperir, gözleri dolar, yüreği kabarır..
-“Of be..!” dersin, “İyi ki bu ülkede doğmuşum.!!”
Sakın şimdi içinizi çekip, aaah ah demeyin.
O gurur , o övünç duygusu "hala" benim içimde var.
Hala başımın üstündeki çatı Türkiye Cumhuriyeti, ve ben hala o Şeref Tribünü’nin önünden geçen liseli ruhunu taşıyorum.
Hala bu ülkede doğduğum için kendimi çok şanslı buluyorum.
Bizler o ruhu taşıdığımız sürece bu ülkenin sırtı yere gelmez.
Ben bu yaşımda hala 19.Mayıs’ları kutluyorum, çünkü Atatürk’ün hiç yaşayamadığı o gençliği , onun sayesinde yaşayan milyonlarca gençten biriydim ve bunun anlamını hiç bir zaman unutmayacağım.
Bir tahta sıra, bir çiçekli minder, bir fincan kahve, bir teneke kupa..
Bir insan, sadece bunlarla yetinip , uyumadan, dinlenmeden, batmış, işgal edilmiş, hasta, eğitimsiz, özgüveni sıfır bir ülkeyi , “sadece umudunu yitirmeyerek” kurtarıyorsa,ve savaşın en ümitsiz aşamasında bile defterine Türkiye Cumhuriyetini nasıl kuracağına dair notlar karaladıysa, bugün bizim umudumuzu yitirmek gibi bir lüksümüz yok demektir.
Tarihler 19.Mayıs'ı gösterdi mi hepimiz genciz.
Bize bu bayramı hediye eden liderimize layık olmak istiyorsak, işe iyimser hayaller kurarak başlayacağız ve bunları gerçekleştirmek için çalışacağız.
Çünkü o da Samsun’dan yola çıktığında tek sahip olduğu şey hayalleriydi.
Kurduğu hayaller öylesine içtendi ki, öleli 78 yıl oldu, hala gerçekleşmeye devam ediyor.
Mardin’in bir köyünde doğmuş , dünyaca takdir edilen bir Türk bilim insanı Nobel ödülünü kazandı ve bugün ona hediye etmeye gidiyor.
Bayram dediğin, işte tam da böyle kutlanır.
Hepimize kutlu olsun.!
Alıntı