TARİH ÖNCESİNDE İLERİ UYGARLIKLARIN İZLERİ

HİKAYE

Dünyada hiçbir şey yeni değildir. “Yeni bilgi” diye bir şey yoktur. Her şey, şu ya da bu şekilde, şu ya da bu zamanda söylenmiş ve yazılmış olarak bir yerlerde durmaktadır. Ancak, dünya insanı gelişip değiştikçe, verilmiş olanı (zaten var olanı) fark eder duruma gelmektedir.

Bilim ve sanat "gündüzleri ve geceleri" asırlık dönemler hâlinde birbirini izleyerek günümüze kadar gelmişlerdir. Bir örnek; “Dünyamız dört köşeli olup, İberya Yarımadası’ ndan (İspanya) Hindistan’ a, Afrika’dan Rusya’ya değin uzanır. Bu dört köşe dünyanın dört duvarını yüce yüce dağlar oluşturmuştur ki, gök kubbe de bu dağların üstünde durur. Dünya aynı zamanda sandık şeklinde bir yapıdır ve bilinen tüm karalar ile denizler bu sandığın tabanında bulunur.
Gök kubbe bu sandığın kapağı, dağlar ise sandığın dört bir yanıdır.” Altıncı yüzyılda yaşamış bilim insanı ve kâşif Cosmas Indicopleustes’ in ‘Hıristiyan Topoğrafyası’ adlı eserinde dünyamız böyle tanıtılmaktadır. Oysa bu bilim insanından 1000 yıl önce bazı düşünürler dünyamızın şekli konusunda gerçeğe daha yakın bilgilere sahipti: Örneğin, Fisagor (MÖ.600) yeryüzünün küre şeklinde olduğunu söylemiştir.

Bazı örnekler:

1- Venüs’ün değişimleri konusundaki ilk modern (?) gözlemler Galileo ile başlamıştır. Kendisi bu konuda şöyle yazmıştı: “Aşkın annesi olan Venüs, Ayın hareketlerini taklit eder.” Galileo’dan çok çok önce yaşamış olan Babil’li gözlemci (astronom) rahipler de Venüs’e “AY’ın kızkardeşi” ya da “AY’ ın ulu kızı” diyorlardı. Venüs, parlaklık yönünden, Jüpiter’e daha çok benzer ve çıplak gözle bakılınca, ona ‘Jüpiterin kızkardeşi’ demek daha uygundur.
Bu da bize, Babil’in rahip bilginlerinin Venüs’ün AY’ a benzer değişimler gösterdiğini bildiklerini kanıtlamasa bile, düşündürmez mi? Babil bilgeleri Jüpiter’in teleskopsuz görülmeyen dört uydusunu kayıtlarına geçirmişlerdi. Prof. George Rawlinson bu konuda şöyle der: “Jüpiter’in dört uydusunu gördüklerinin kesin kanıtı var. Satürn’ün 7 uydusunu bildiklerine inanabiliriz.” (G.Rawlinson, Kadim Doğu Dünyasının Beş Büyük Krallığı, Cilt-3)

2-Demokritus öğrencilerine uzayda dünyaların doğduklarını ve orada öldüklerini öğretirdi. Bu dünyalardan ancak bazılarının yaşamaya elverişli olduğunu söylerdi. MÖ. 500-428 yılları arasında yaşayan Yunanlı düşünür Anaxagoras da, “Üzerlerinde yaşam barındırabilecek nitelikte başka dünyalar” konusunda yazılar yazardı.

3- Dünyanın belki de ilk hesap makinası Çinliler’ in 2600 yıl önce yaptıkları ‘abaküs’ tur. Hâlâ kullanılan abaküs ile inanılmaz hesaplar yapılabilmektedir. İskenderiye mühendisleri bundan 2000 yıl önce 100 çeşitten fazla otomat imal etmişlerdi. İkarus’ un babası olan Daedalus’un kendiliklerinden hareket eden ve tıpkı insana benzeyen makinalar yaptığı söylenir…Garcilaso de La Vega’nın anlattığına göre, Rimak Vadisi’ndeki İnka Heykeli konuşur ve sorulan soruları yanıtlarmış, günümüz bilgisayarları gibi…
Kadim Roma Orduları Mısır’a girdiklerinde, Memnon’un MÖ.1500 yılında dikilmiş olan ve şarkı söyleyen heykelini görmüşlerdi. Doğan güneş heykelin başını aydınlatır aydınlatmaz, heykelin içinden müzik nağmeleri yükseliyordu.

4- Zamanımızdan asırlarca, hatta binlerce yıl önce yaşamış olan insanların hâlâ akıl erdiremediğimiz ve gururumuza yediremediğimiz için kabule yanaşmadığımız aletler, desenler, gizemli taşlar ve garip yer işaretlerinden söz açılınca, piramitlere değinmeden geçilir mi? Kuşkusuz, burada piramitlerin yapılışlarından ve taşıdıkları gizemden uzun uzun söz edecek değiliz fakat aşağıda aktaracağımız iki konu, bu yapıları hala mezar anıt sananları biraz daha araştırmaya (hiç değilse susup, düşünmeye) yöneltecektir:
a) Kefren Piramidi Eylül 1967’de kozmik ışın cihazlarıyla,
b) Piramitler konusunda çalışmış başka bir bilim insanı detektör kontrolünden geçirilmişti.
Cihaz, her yönüyle, kusursuz çalışıyordu. Bu piramidin köşeleriyle yanları açıkça görülebiliyordu. Fakat 1967 ile 1969 yılları arasında bilim adamlarının aldıkları kayıtlar Kahire Üniversitesi’nde IBM-11-30 bilgisayarlarından geçirildiklerinde, şaşırtıcı bir durum ortaya çıkmıştı: Ses bantlarının günlük kayıtları birbirini hiç tutmuyordu.
İncelemenin yöneticisi Prof.Emir Gohed, “Böyle bir şey bilimsel yönden olanaksızdır. Burada fen ile alay eden bir gizem var. Piramitlerde bilmediğimiz bir güç, bizim bilime/bilgilerimize meydan okuyor…”
Prof. Ghaneim de şöyle yazıyordu: ”…Sözgelimi, düşünün bir kez; piramitlerin içinde, ta derinlerde, dış dünyadan öylesine yalıtılmış boşluklar var ki, buralara taze hava ancak piramit kapatıldıktan 4000 yıl sonra bu boşlukları bulanlar tarafından getirilmiştir. Öte yandan, yan duvarlar, taban ve tavanlar rengârenk ve çok ince hiyeroglif ve fresklerle kaplıdır ve bu resimler hiç kuşkusuz içerde, piramidin inşası tamamlandığı zaman çizilmiştir.
Peki, ama bu işin sanatkârları hangi ışıkta çalışmıştı? Böylesine incelik ve kusursuzlukta yapıtlar verebilmek için, en aşağı, güneş ışığı kadar güçlü ışık kaynağı gerekmektedir. Meşale ve lamba ışığı bu iş için yeterli değildir. Nitekim bu sistemle aydınlatılmış tüm boşluklarda rastlanan duman ya da sis izine burada rastlayamadık.”

5- Bağdat kanalizasyonunu inşa etmekle görevli bir Alman mühendis yöresel müzenin ‘önemsiz öteberi…’ başlığı altında topladığı nesneler arasında ‘din eşyası’ olarak etiketlendirilmiş ve hala çalışabilir durumda elektrik pilleri bulmuştu. Bu araç gereç ta Sasaniler hanedanı (MS.226-630) zamanından kalmaydı.
Bu buluştan sonra yürütülen araştırmalarda, 2000 yıl öncesinden başlayarak, genellikle elektriğin ve özellikle galvanoplastini büyük bir kıskançlıkla koruyan bir tarikatın varlığını ortaya koydu. Yine de, “Bağdatlı eski elektrikçiler” yeni bir şey icat etmiş sayılmazlardı. Şehrin birkaç kilometre güneyinde, eski Babil’in merkezinde 3-4 bin yıl önce yapıldığı hesaplanan akümülatörler gün ışığına çıkartılmıştır.

YARARLANILAN KAYNAKLAR:
Ruh ve Kâinat Dergileri
Zamansız Dünya, Peter Kolosimo
Kayıp Uygarlıklar, Rupert Furneaux
Tanrıların Tohumları, Andrew Thomas

Günün Diğer Haberleri