"İngiliz ve Fransız siyasetini takip etmemiş olduğumuzdan dolayı bizi anlayışsızlıkla, daha doğrusu cinayetle suçlayanlara sorarım: Bizi istemeyen devletlerle ittifakımız ne suretle mümkün olabilirdi ki, biz de ittifak etmiş olalım? Deniliyor ki, tarafsızlığımızı muhafaza [etmek] daha münasip olur. Boğazları giriş çıkışa serbest bulundurmak şartıyla değil mi? O halde, Rusya bu Umumi Harp'ten [1. Dünya Savaşı] öyle büyük bir zaferle çıkacaktı ki, hatta harbin sonunu bile beklemeyerek İstanbul'un ve Doğu Anadolu'nun işgaline imkan bulacaktı.
"Hem Boğazları kapayalım, hem de tarafsızlığımızı muhafaza edelim" denilecek olursa, buna, ne antlaşma gereği hakkımız vardı, ne de İngiliz ve Ruslar müsaade ederlerdi. Fiili baskılar o kadar çabuk başlardı ki, neticede "harbin sonuna kadar Boğazları ve İstanbul'u işgalimiz altında bulunduralım da harpten sonra size iade ederiz" tarzında [İtilaf Devletleri tarafından] iddialar baş gösterir ve yürürlüğe konulurdu. Kısacası, bizim için iki kurtuluş çaresi vardı. Ya İngiliz ve Fransızlarla müttefik olarak, merkezi imparatorluklar aleyhine harp etmek ve bu sayede Rusların bize karşı bir daha tecavüz edememelerini sağlamak, yahut merkezi imparatorluklarla müttefik olarak Rusların şiddetli bir yenilgiye uğramalarına çalışmak. Fransız ve İngilizler ittifakımızı reddederek bizi, can düşmanımızın [Rusya] menfaati için Boğazları açık bulundurmak şartıyla tarafsızlığa davet ediyorlardı.
Merkezi imparatorluklar ise hasmımızı ezebilecek azametli bir kudret göstermekle beraber, bizi hasmımızın istifade edemeyeceği tedbirler [Metinde tam olarak ifade edilmiyor bu istifade edemeyeceği tedbirler ama herhalde Boğazları İtilaf devletlerine kapatmak olsa gerek, o da pek mantıklı durmuyor gerçi ama neyse] almaya mecbur edecek şekilde ittifakları dairesine alıyorlardı. Bu sayede belki hasmımızın [Rusya] çökmesi beklenirdi. Yalnız bir ihtimal var ki, şayet merkezi imparatorluklar yenilgiye uğrarlarsa bunun, bizim için pek ağır bir sonuç doğuracağı kesindi.
Öyle amma, şayet İtilaf Devletlerinin istedikleri tarzda Boğazları açık bulundurmak şartıyla tarafsız kalacak olursak, hasmımızın kesin zaferi, sonuçta bizim hayatımıza da nihayet verilmesi, inkar ve reddedilemeyecek gerçeklerdendi.
Dolayısıyla kim ne derse desin, Rusya'nın galibiyeti neticesinde savunmasız, zelil ve hakir; Rus, İngiliz ve Fransız zulüm ve kahrı altına düşmektense, mert ve cesur milletlere yakışır bir kahramanlıkla kanının son damlasına kadar çarpışarak neticede ya kesin zaferi elde ederek ebediyen kurtulmak veyahut "Bütün varım elimden gitti, bir namus müstesna!" demeye hak kazanarak yiğitlik ve namuskarlıkla başlayan şan ve şeref dolu bir milli tarihe, yine yiğitlik ve namuskarlıkla nihayet vermek, bence yeğ tutulmalıdır. Bu yalnız bence değil, memleketin büyük çoğunluğunca da yeğ görüldüğü için, dört sene devam eden harbimiz esnasında Çanakkale Müdafaası, Selman-ı Pak Müdafaası, Kut-ül Amare Muhasarası, Gazze Müdafaaları, Medine Müdafaası gibi en büyük milletlerin bile iftiharla dolu tarihlerini süsleyebilecek nice harika hadiseler yaratmaya muvaffak olduk.
Bu görüşlerim, kuşkusuz, milletin, namus müdafaası için hayatını feda etmeyi zorunlu sayan fedakar ve namuslu evlatlarına aittir. Hayatlarını üç beş gün daha sürdürebilmek için her türlü zillet ve miskinliğe tahammül etmekten çekinmeyen acizler ve zavallılar, bu sözlerimin kıymetini takdir edemezler. Talihsizlik yüzünden şimdi uğradığımız üzücü durumu, mal bulmuş mağrebi gibi fırsat sayarak:
"İşte tarafsız kalsa idik, hem o kadar adam ölmezdi, hem de bu felakete uğramazdık" diyerek bir de büyük uyanıklık göstermeye kalkarlar. Onlara karşı vereceğimiz cevap:
"Müdafaa ederek ölmekle, müdafaasız ölmek arasındaki farkı takdir etmeyenlere sözümüz yok!" demekten ibarettir." (Cemal Paşa, Hatıralar, Hazırlayan: Alpay Kabacalı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2006, s. 151-152).
Not: Köşeli parantez [ ] içindeki notlar bana aittir. Onun haricinde metinde ufak değişiklikler yaptım ama metnin anlamını bozmuyor. Sadece kolay okunsun diye.