Japonya’ya da 1922 yılında Imperial otelinde bir adam 105 yıl sonra tarihi bir olayın kahramanlarından biri olacağından habersiz elindeki notla otel koridorunda yürümektedir.
Odalardan birinin kapısına gelir ve kapıyı çalar.
Otel müşterisine bir mesaj getirmiştir.
Müşteri mesajı alır. Okur ve teşekkür eder.
Elini cebine atar. Bahşiş verecek parası yoktur. Bir an duraklar. “Bekle” der kuryeye. Masaya oturur ve deftere bir şeyler yazar. Yazdıklarını katlayıp bir zarfa koyar. Ayağa kalkar. Kuryeye doğru iki adım atar. Durur. Tekrar masaya yönelir yeniden bir şeyler yazar. Onu da zarfa kor ve kuryeye uzatır.
“Lütfen bunları kabul edin ve saklayın, gelecekteki değeri standart bir bahşişten çok daha fazla edecektir”der.
Kurye zarfı alır, teşekkür eder ve gider.
Zarfın içindekileri ne zaman okuduğu hiçbir zaman bilinmeyecektir.
Müşteri, bir konferans için Japonya’ya giden Albert Einstein’den başkası değildir.
Zarfın içindeki yazıların bir servet değerinde olacağını kurye hiçbir zaman bilmeyecek ama bütün dünya bilecektir.
Tabi Einstein’de…
Zarftaki notların ilkinde:
"Sakin ve mütevazı bir yaşam, başarı peşinde koşmanın neden olduğu daimi huzursuzluktan çok daha fazla mutluluk getirir" yazmaktadır.
İkincisinde ise:
"İrade varsa bir yol da vardır."
İlki, 1.56 milyon, ikincisi, 240 bin dolara 2017 yılında açık artırmada satılacak ve kuryenin yeğenini zengin edecektir.
*
Tarihi yazmak da tarih yazmak da, tarihi yapmak da insana özgü bir eylemdir. Lâkin hangi eylemin “tarih” olacağını zaman gösterir.
Hiçbir tarihsel şahsiyet, kendisinin tarihsel şahsiyet olacağından yaşarken emin olamaz; sadece öngörür.
Deha bu demektir.
*
Yukarıda kurguladığım gazete haberini okuyunca birden hatırladım.
Bir süre önce Einstein’i anlatan “DEHA” isimli bir belgesel izlemiştim. Belgeselde Einsten’in çocukluğundan başlayarak aşklarını, kavgalarını, inatçılığını, arkadaşları ve ailesiyle ilişkilerini, öğrenimini, Amerika’ya göçünü, atom bombasının yapılmasındaki katkılarını, atom bombasının kullanılmasından sonra gösterdiği tepkiyi film tadında geri dönüşümlü olarak anlatıyordu.
Müthiş bir hayat!
İnişli-çıkışlı, acılı, tutkulu, inatçı ve kararlı…
Tıpkı otel görevlisine verdiği notta yazdığı gibi: "İrade varsa bir yol da vardır"ı hayatı boyunca defalarca kanıtlamış biri.
Hayatı boyunca zorluklara karşı gösterdiği irade ve insanlık için verdiği çaba ise onu bir kahraman mertebesine yükseltmektedir.
Ama hayatı ve mutluluğu diğer notta yazdığının tersine sakin geçmeyecek, mutluluğu sükûnette değil, hareket ve mücadelede bulacaktır.
Defalarca yurdunu terk etmek zorunda kalacak, bir şehirden diğerine, bir ülkeden bir başka ülkeye sürüklenecektir.
Çalışmalarından dolayı yeterli ilgiyi esirgediği oğlu akıl hastası olacak, karısı onu terk edecektir.
17 Nisan 1955’de yani 76 yaşındayken ölen Einstein hayatında asla huzur bulmayacaktır.
*
İlginç anektodlar var yaşamında.
İzafiyet teorisini anlatırken derste verdiği örnek inanılmazdır:
“Güzel bir kadınla bir saatlik sevişme, insana bir dakika gibi gelir. İşte izafiyet/görecelik budur…”
Amerika’ya göçü sonrasında onlarca üniversiteden aldığı konferans tekliflerine siyahların üniversitesinde özellikle karar kılması ise hayata bakışının eylemsel ifadesidir.
Bir sosyalist olarak Tanrı hakkındaki düşünceleri:
“ Uzaya bakarak bu kadar olağanüstü bir sistemi Tanrı’dan başka hiçbir gücün yaratamayacağını düşünüyorum…”
Birçok aşırılığının yanı sıra iki kişisel tutkusu vardır: Müzik ve tütün…
Küçükken annesinin ısrarıyla müzik dersleri alır ve keman çalar. Müzik tutkusu ilk karısıyla tanışmasına vesile olacaktır.
Nazilerin ayak sesleri duyulduğunda ise karısının ve dostlarının Almanya’dan ayrılma ısrarlarını:” Ben tütüncümün tütünlerini başka yerde bulamam” diye defalarca reddedecektir.
Ve bir şaka:” Einstein aktif profesörlük yaparken bir öğrencisi ona sorar:
Bu seneki sorular geçen seneki soruların aynısı?”
“Doğru!” der Einstein ve ekler, “Ancak bu sene bütün cevaplar farklı!...”
*
Ölümünden önce bilim adamları Einstein´a onun beynini ölümünden sonra incelemek istediklerini belirterek izin isterler.
Einstein da bu izni, onlara vereceği kapalı bir zarfa koyduğu yazdıklarını, beyniyle ilgili Cornell Üniversitesinde yapılacak olan araştırmalar sonuçlandırıldıktan sonra kamuoyuna açıklamaları şartıyla kabul eder.
Einstein ölür.
Bilim insanları, diğer bütün insanlar gibi bu dehanın beynini merak etmektedir.
Bir kez de oğlundan beyninin incelenmesi için izin isterler.
Oğlu uzun ikna çabalarından sonra izni verir.
Beyni incelenecektir.
Kafatası kesilip beyni bir kavanoza konulur. Erişkin bir erkek beyni için normal sınırlarda, 1230 gram ağırlığındadır. Beyin 35 erkek ve 56 kadınınkiyle kıyaslanır. Diğerlerinden tek farkı: Beyninin aşağı bölgelerinin %15 oranında daha geniş olması ve Sylvian çatlağı denilen yarığın daha az olması.
Einstein küçükken kafası doğumdan hemen sonra biçimsiz olduğu ve konuşması geç geliştiği için annesini çok endişelendirmiş, 3 yaşında konuşmaya başlamış ve bu yaştan sonra da konuşma zorlukları çekmiştir.
Küçükken konuşma güçlüğü çeken bu deha tarihin gelmiş geçmiş en büyük fizikçisidir.
Kuryeye verecek 10 doları olmayan deha 1922 yılında yazdığı iki notun 2017 yılında 1.5 milyon dolar olacağını öngörmüştür.
Einstein’nin beynini incelemek isteyen Harvey’le Einstein’in oğlu arasında geçen şu konuşma ise bir hakikat olarak tarihe geçecektir.
Harvey:
“Einstein babanız olabilir ama o insanlığın babasıdır. Beyninin incelenmesine izin vermelisiniz.”
Cevap, sadece ölümün soğuk yüzünü ısıtmaz, bir oğulun babaya evrensel bakışını ve sevgisini de yansıtır:
“Beyni ne isterseniz yapabilirsiniz, o sadece bir beyin, babamın kendisi değil…”
*
Ve Einstein’in ölmeden önce beyninin incelenmesine izin verdiği mektup içinden bir not çıkar:
“…Kendimin diğer insanlardan daha zeki olduğumu düşünmüyorum. Onlardan tek farkım hayal gücümü daha etkin kullanıyorum…”
Albert Einstein…
M.Arabaci
Alıntı