GAZETE SATAN ÇOCUK… 1953/ANKARA

GAZETE SATAN ÇOCUK… 1953/ANKARA: (siyah – beyaz; bir daha asla gösterilmeyecek bir filmdir okuyacaklarınız)

GAZETE SATAN ÇOCUK… 1953/ANKARA
GAZETE SATAN ÇOCUK… 1953/ANKARA Menekşe Yalçın

10 yaşındaydı Hayri Ayaz. Ankara’nın Kazıkiçi Bostanları’nda, suyu olmayan bir gecekonduda yaşıyordu.

Tahta çantasıyla gittiği okul çıkışlarında, Ulus’ta: “Ankara Telgraf” gazetesini satıyordu. Siyah okul önlüğünün bir cebinde beyaz yakası, öteki cebinde ise 5 kuruşa sattığı gazetelerin parası duruyordu. Sattığı gazetelerin 1 kuruşu kendisine kalıyordu.

Önlük de siyah olduğu için, en alttaki gazetenin, kolunu hep boyadığı belli olmuyordu.

Bir ikindi; Sümerbank binasının önünde gazete satarken:

- Yazıyooooo, yazıyooo; Stalin’in öldüğünü yazıyooooo… diye bağırıyordu.

Kim olduğunu bilmiyordu Stalin’in ama önünden hiç gazete almadan gelip geçenlerin sürekli küfredip, “gebersin…” dediklerini duyuyordu.

Çareyi:

- Yazıyooooo, yazıyooo; Stalin’in geberdiğini yazıyooooo… diye bağırmakta bulmuştu. Kısa zaman sonra zabıta gelip, küçük Hayri’yi uyarıyor, geberdi diye bağırmaması için üstüne 7,5 lira para veriyor–
o da caddenin karşısına geçip, geçer akçe tarzıyla satışına devam etmeye çalışıyordu.

Özellikle Milli Piyango’nun çekildiği günlerde, Mavi Piyango Gişesi (Tayyare Piyango Bileti Gişesi) civarında satış iyi oluyordu. Ankara Telgraf’da bazen yalan haberler de çıkıyordu. Güya Mareşal Tito öldürülüyor; sonra da kusurları minicik bir özür ile, kaynak gösterilen Yeni İstanbul Gazetesi’nin üzerine atılıyordu.

KIVIRCIK SAÇLI ADAM…

Bir ikindi, Atatürk Heykeli’nin dibinde gazete satarken, uzun boylu, kıvırcık saçlı, teki gözü görme engelli bir adam geliyordu:

- 5 liranın üstünü verebilecek misin? diye sorunca; sarı saçlı çocuk Hayri önce gazeteyi, ardından da okul önlüğünün cebindeki 4 Lira 95 Kuruşu ona veriyordu.

Adam sürekli lafa tutarak küçük gazete satıcısıyla Hisar’a doğru yürüyor –
az ötedeki Verem Savaş Dispanseri’nin yan binasında oturan zengin halasının,
1 gazete alırsa ona 50 kuruş verebileceğini söylüyordu.

Binanın önüne geldiklerinde, adam önce içeri giriyor;
10 yaşındaki Hayri, dışarıda 5 lirasını ve haladan gelecek 50 kuruşu beklerken -
kıvırcık saçlı adam yanından geçip toz oluyordu.

Koşarak binaya girdiğinde, merdivenlerde buruşturulup atılmış bir Ankara Telgraf gazetesi duruyordu.

Ağlaya ağlaya Ulus Meydanı’na doğru koşarken, sesine yürek dayanmıyordu.

Yolda fötr şapkalı, kravatlı bir adam kolundan tutup durduruyordu:

- N’oldu? Neden böyle ağlıyorsun???

Bir damlacık çocuk da hıçkıra hıçkıra, ona nasıl dolandırıldığını anlatıyordu.

Ankara, henüz tam Ankara’yken; hayatı boyunca sevgiyle anacağı o fötr şapkalı, kravatlı adam cebinden kırışmamış bir 5 lira çıkartıyor:

- Hadi, üzülme artık… diyerek parayı sol cebinde önlük yakası duran Hayri’ye veriyordu.

Hayri, az ötesine 10 yıl sonra uçak düşecek Anafartalar Karakolu’na gidiyordu.

Komiser de, uğraşılsa elleriyle koymuş gibi bulacakları o kıvırcık saçlı dolandırıcı için:

- Görürsen o adamı, söyle bize… diyerek onu geri gönderiyordu.

10 -12 yaşlarındaki öteki kasketli gazete satan çocuklardan,
kıvırcık saçlı adamın küçücük Ankara’da onları da böyle dolandırdığı öğreniyordu.

Kasketli çocukların bir tokatlık canları vardı;
koca adamla tek başına mücadele edemeyeceklerinden hemen bir plan yapılıyordu.

Ertesi gün hepsi okul önlüklerinin ceplerine taş doldurmuştu;
o vicdansız dolandırıcı aranıyordu.

Belki de iyi ki bulamamışlardı onu;
günler, aylar geçmeye devam ederken,
Roma Hamamı yıkıntıları bölgedeki herkesin umumi tuvaletiyken,
küçük Hayri de ne anlama geldiğini bilmeden ve dili dönmeden
gazete satmaya devam ediyordu:

- Yazıyooooo, yazıyooo; Yenişehir’de basılan randevuevini yazıyooooo…

** ** **

BOLBOY (ball boy) HAYRİ

Susuz gecekonduda yaşarken, yazları bir ara testiyle su satsa da; para kazanabileceği bir kapı daha açılıyordu:

19 Mayıs Stadyumu’nun yanındaki, hali vakti yerinde Ankaralıların tenis oynadığı Ankara Tenis Kulübü’nde, maç yapanların kaçan tenis toplarını (ÇIPLAK AYAKLA) toplama işi;

yani BOLBOY’luk…

Onu kulübe, bolboyluğa daha önce başlamış olan gecekondu mahallesindeki arkadaşı Mustafa Özdemir getirmişti.

Bu kulüpte, güneşin altında sağa sola kaçan topları koşa koşa alıp getiren gecekondu çocuklarına neden bir çift lastik ayakkabı verilmediğini anlamak mümkün değildi.

Oysa, bu top toplama işi; pek çok bakanın, üst düzey iş insanlarının, bürokratların, eğitimcilerin… herkesin önünde gerçekleşirdi.

Kulüp müdiresinin bahçedeki bütün izmaritleri toplattığı bir gündü. Bir adam da küçük Hayri ile birlikte yerden izmaritleri toplamaya başlamıştı.

Hayri’yi bir yandan teselli eden bu koca yürekli adam;
Türkiye’de Kayak ve Dağcılık sayfasını ilk defa büyük emeklerle açan Asım Kurt’tan başkası değildi.

Gecekondu semtindeki pek çok çocuğa bolboylukla hayatın kapılarını açan eski bolboy Demir Ataş’lı kulüpte, bir baloya katılması gerektiğinde; ödünç bulabildiği ceket, üzerinde kocaman bir palto gibi duruyordu.

Sarı kafa küçük Hayri, bir gün güneşin altında yine çıplak ayaklarıyla top toplarken ve susuzluktan kavrulmuşken;
kıymeti kulüpte hiç bilinmemiş, öldükten sonra unutulup gitmiş emektar kort işçisi Araz,
yan kortu hortumla suluyordu.

İçi yanan, susuz gecekondunun eski su satıcısı Hayri, topunu topladığı amcaya rica ediyordu:

- Şu hortumdan bi su içip gelebilir miyim hemen?

Hayri’nin ruhundan yıllarca silinmemiş –
bu satırları yazanın da ruhundan yıllarca silinmeyecek tek kelimelik yanıtı alıyordu:

- İçemezsin!...

Bir başka gün; saati 15 kuruşa kaçan toplarını toplayıp getirdiği bir maç yapandan yine fırça yiyordu:

- Gölgeni çek şu korttan!...

En başarılı tenisçiler hep bolboylardan, gecekondu çocuklarından çıkmıştır Türkiye’de.

Hayri de bu azim, emek ve çileyle büyüyor -
1960 senesinde Türkiye Tenis Şampiyonu oluyordu.

MÜMTAZ TARHAN EFSANESİ

Ulus’ta, ilk gazete bayii olan bir Yakup Abi vardı.

T.B.M.M.’ne, Maliye Bakanlığı’na ve Merkez Bankası’na gazeteleri küçük Hayri götürüyordu;
karşılığında, Yakup da Hayri’ye çarşamba akşamları çıkan:

1- Pekos Bill
2- Köroğlu
3- Oklahoma

dergilerinin yeni sayılarını “bozmadan okuması” için ödünç veriyordu.

Hayri; Burla Biraderler’in floresanlarının dibine oturuyor;
sayfalarını hiç kırıştırmadan dergileri okuyordu.

Bir ikindi dergilere öyle dalmıştı ki; bir adamın ve arkadaşlarının kim bilir ne zamandan beri onu izlediğini fark etmiyordu.

Adam Hayri’nin omuzunu tutuyordu:

- Nerede oturuyorsun, nerede okuyorsun???

Hayri çok korkuyor; adeta ellerinden kurtulup, korkuyla kaçıp gidiyordu.

Koçak Han’dan çıkan o adam, Hayri’nin izini takip ediyordu

ve gecekondusunda bulup – buldurup onu;
bu okuma sevdalısına Türk Eğitim Derneği eğitim bursu verdiriyordu.

O dergi okuyan çocuğu dakikalarca izleyen adam;
TED Ankara Koleji’nin büyük eğitim emekçisi Mümtaz Tarhan’dan başkası değildi.

Hayri; üniversite öğrencisi olduğunda, bir yandan okuyor, bir yandan yine çalışıyordu;
artık ANKARA’DA SİLİNMEZ İZLER BIRAKAN, REŞAT ÖNAT’IN EFSANE “PİKNİK”inin kasasında duruyordu.
.
** ** **
.
Bu öykü, böyle öyküler bitmez yazmakla;
ancak daha yeni başlar bu duygularla.

Kasketiyle gazete, testisiyle su satan, güneş altında kaçan topları toplayan,
2 defa sel gelip, 2 defa gecekondusu yıkılan, emek emek okumuş
10 yaşındaki çocuğu, her gün Konutkent’teki “Tennis Clinic”te bulabilirsiniz.

76 yaşına geldiğinde, ondan gönül kulağıyla dinlediklerim şimdilik bu kadar.

Daha yazsam;
bir zamanlar bolboy olduğunu öğrendikten sonra, artık ona yüz vermeyen zengin kız arkadaşını,
oğlu Ali Ayaz’ın şu anda çok başarılı tenis spor okulları “Tennis Clinic”’in kurucusu olduğunu
ve torunu Alara Ayaz’ın da 14 yaş tenis milli takımındaki gururumuz olduğunu…

ben yazmak isterim de -

hepsini yazmamı,
bu siyah önlüklü, beyaz yakalı çıplak ayaklı öykünün burada bitmesini -
cebindeki 5 lirayı hüngür hüngür ağlayan bir gazeteci çocuğa verenlerin Atlantis’e çekip gitmesini
ve bir bozuk para gibi 2019 senesiyle baş başa kalıvermeyi -
siz ister misiniz???

Yazıyooooo, yazıyooo;
düş hekimi yalçın ergir - dost Ankara’dan yazıyooooo…
29 Eylül 2019 https://www.ergir.com
.
** ** **
.
Piknik Belgeseli: https://www.ergir.com/Piknik.htm
Büyük Sinema Belgeseli: https://www.ergir.com/2011/buyuk_sinema.htm
Taşhan’dan Çıktık Yola: https://www.ergir.com/2012/Tashandan_Ciktik_Yola.htm

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Baba Vanga'nın ürpertici 2025 kehaneti: 3 Ay sonra her şey değişecek
Baba Vanga'nın ürpertici 2025 kehaneti: 3 Ay sonra her şey değişecek
Takdir Teşekkür Alana Karne Hediyesi Var, Devlet DESTEĞİ! Öğrencilere 5.104 TL Para Ödülü Verilecek!
Takdir Teşekkür Alana Karne Hediyesi Var, Devlet DESTEĞİ! Öğrencilere 5.104 TL Para Ödülü Verilecek!