14 yıl önceydi. O zamanlar Heather’ın iki yaşında üçüzleri ve dört yaşında bir oğlu daha vardı. Kızı henüz dünyaya gelmemişti.
O akşam dört oğlunu da uyutmak için bir hayli çabalaması gerekti. Evde dört çocuk olunca yaramazlık yapmaları kaçınılmazdı.
Gününü çocuklarının arkasından koşmakla geçirdi. Evde tam bir kaos ortamı vardı. “Hem ellerim hem de kalbim doluydu” dedi.
Çocukların döküntülerini topladıktan sonra hepsini güzelce yıkadı ve yatağa yatırmaya hazırlandı.
Çocuklar dans ediyor ve şarkı söylüyorlardı. Evde oldukça neşeli bir atmosfer vardı. Anne de o akşamın böyle neşeli atmosferin olacağı son akşam olacağından habersizdi.
Çocuklarını yatırmaya hazırlanırken halının üstünde mavi bir leke gördü. Üçüzlerden Jacob’un elinde tükenmez kalem vardı. Tükenmez kalem kırılmıştı ve mürekkep halıya sıçramıştı. Ayrıca çocuğun pijamasının üstüne de mürekkep bulaşmıştı.
Heather bunu görünce eli ayağı titremeye başladı.
“Hemen oğlumu alıp banyoya götürdüm. Eline bulaşan mürekkebi yıkamaya çalıştım. Eşim de halıya bulaşan mavi lekeyi çıkarmakla uğraşıyordu. O kadar yorgundum ki ağlamaya başladım. Kızmıştım da. Oğluma kızmamıştım aslında. Tükenmez kalemi ortada bıraktığım için kendime kızmıştım. Eve taşınalı altı ay olmuştu ve yepyeni halım da mahvolmuştu. Bir saat boyunca lekeyi çıkarmaya çalıştık ancak leke çıkmadı” dedi.
Heather ve eşi, halıyı yıkamaya verse de leke orada kaldı. Kadın lekeyi her gördüğünde daha da sinirlenmeye başladı. Heather, “Kendime çok kızdım. Ortalıkta tükenmez kalem bırakmak benim suçumdu. Mavi lekeyi her gördüğümde sinirleniyordum. Sanki hayatım o halıdan ibaret gibiydi. Takıntım haline gelmişti” dedi.
Ancak takıntısı öğreneceği bir gerçekle unutulacaktı.